Aşkı Pranga Eylemeyin
Ara sıra elim, kendiliğinden Cibran’ın satırlarına gider; kitaplıkta bambaşka bir şey ararken, parmaklarım birden onun sayfalarında duruverir. Bazı sözleri vardır Cibran’ın — yıllar önce okuyup da unuttuğumu sandığım, ama ansızın aklıma düşen, içimde bir kıpırtı uyandıran. Öyle an’larda, sanki gece yarısı bir rüyanın buğulu izinden uyanır gibi, “Neydi o söz?” diye kitaplarının sayfaları arasında gezinmeye başlarım.
Ve sonunda o cümlelerden biriyle karşılaşırım: “Birbirinizi sevin ama aşkı pranga eylemeyin; bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.” O söz, bir taşın suya düşüşüyle usulca büyüyen halkalar gibi içimde yayılır; sessizce, ağır ağır genişler, katman katman iner, kalbimin en saklı, en unutulmuş kıyılarına dokunur. O an, içimde bir titreyişle durur ve düşünürüm: Aşk dediğimiz şey, gerçekten de bir arada akmakla mı var olur? İki ruhun dalgalarının birbirine değip sonra yine kendi kıyılarına çekilmesiyle, sahip olmadan, tutmadan, zincire vurmadan… Yani aşk, özgürlüğün dokunduğu yerde mi en çok gerçektir? Belki de o yüzden elim ara sıra Cibran’a gider: Çünkü orada, hep aradığım ama çoğu zaman kendime bile itiraf edemediğim o soruları bulurum. Ve belki de her seferinde, cevabın kendisini değil, arayışın yankısını duyarım.